• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Takvim
CESEDİ BOZULMAYAN ŞEHİT

18 Mart 1915 Savaşı, düşmanı donanma gücüyle Çanakkale Boğazı'nı geçme sevdasından vazgeçiren, kesin sonuçlu bir savaş­tır. Elimizdeki modası geçmiş, eski, büyük fakat hantal, menzille­ri çok kısa, atış açıları dar, gemilere göre hareket kabiliyetinden yoksun çakılı toplar vardı. Bunlarla, içlerindeki Queen Elizabeth'in ateş gücü bile tek başına bütün istihkâmlarımıza bedel olan, o devre kadar görülmemiş vurucu gücü bir araya toplayan bir donanmayı perişan ettik. Toplarımız, görevlilerin bütün insanüstü gayretlerine rağmen, savaşın başından itibaren arızalanmaya baş­ladı. Mermilerin yerden kaldırılıp namluya sürülmesini sağlayan vinçler kırılmış, erler 215 kiloluk mermileri sırtlarında taşımak zorunda kalmışlardı. Düşmanı düşünemedikleri, baş döndürücü yenilgiye sürükleyen başlıca etkenler, Anadolu Hamidiye Tabyası, Kilitbahir Mecidiye Tabyası'nın sürekli ve isabetli ateşi, bir sürpriz bataryası olan, set bataryalarından Dardanos Tabyası ve 7-8 Mart gecesi Nusrat mayın gemisinin Karanlık Limanda Ana­dolu sahiline paralel olarak denize döktüğü mayınlar olmuştur. Za­feri, olağanüstü cesaret, gayret ve zekâmızla kazandık.

    Savaşın içinde ve sonraları 18 Mart 1915 Çanakkale Zaferinin sembolü haline gelen Hasan-Mevsuf adı, ne yazık ki günümüzde bazı konuşmacılar ve yazarlar tarafından yanlış yorumlanmakta­dır. Önce şunu kesinlikle belirteyim ki, Hasan-Mevsuf bir kişinin adı olmayıp, Üsteğmen Hasan Hulusi ile Teğmen Mehmet Mevsuf ‘un adlarının birleşimidir. Her ikisi de aynı anda şehit olmuşlardır.

   Mehmet Mevsuf, 1893 yılında Trablusgarp'ta doğmuş, 1914'de Harbiye'den mezun olmuştur. Şehit olduğu sırada Darda­nos Tabyası'nda takım subayı, bir söylentiye göre de gözetleme subayı idi.

  Dardanos Tabyası Komutanı Üsteğmen Hasan Hulusi ise, 1886 yılında Kilitbahir'de doğdu. Babası Emekli Yüzbaşı İsmail Bey, annesi Şadiye Hanım'dır. Hasan Hulusi 1906'da Harbiye'yi bitirdikten sonra bir sene de Mühendishane-i Hümayunda okuya­rak topçu subayı oldu ve hemen Karadeniz Boğazı Müstahkem Mevkii'nde görevlendirildi.

     O devirde Boğaziçi'nin Büyükdere'den Rumeli Kavağı'na ka­dar olan kesiminde bir meczup dolaşmaktadır. Çoluk çocuk, bu sa­çı sakalı karışmış, giyimi pejmürde adama Hindi Baba diye takılırlarmış. Hindi Baba, bir gün Üsteğmen Hasan Hulusi'nin karşısı­na çıkar; yolunu keser "Hasan, Hasan! Beni dinle, Kale'de kıyamet kopacak, orasını sen fethedeceksin" der. Üsteğmen güler, omuz silker ve yoluna devam ederdi. Ama meczubun dediği olacak­tır ve kendisinin gülerek anlattığı bu olaydan sonra savaş başlayıp, Hasan Hulusi, Telli Tabya'daki görevinden alınarak yeni teşekkül eden set bataryalarından biri olan, Dardanos Tabyası'na komutan atanacaktır.

   Set bataryaları, savaş ilanından sonra Çanakkale Boğazı'nın eski tahkimatını güçlendirme amacıyla yerleştirilen, 7,5-15 santi­metrelik toplardan kurulu gruplarla oluşmuş bağımsız bataryalar­dır. Bulundukları yerlerin adları ile adlandırılmışlardır. Örneğin: Erenköy Obüs Grubu (Alman Yarbay Werle Bey komuta­sında), Tanker-Akyarlar Obüs Grubu (Binbaşı Rıfat Bey komuta­sında), deniz kenarında Mesudiye, Baykuş, Soğanlı Dere, Havuz­lar bataryaları gibi. Hepsi de doğrudan doğruya Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Albay Cevat Bey'e bağlıydı. Bu ba­taryaların son anda kurulması düşmana tam bir sürpriz olmuştur.

   Kepez'in güneyinde, muhtemelen eski Troia Krallığı'nın bir şehri olan Dardanos'un bulunduğu yerdeki tepe üzerinde kuruldu­ğu için, Dardanos adı verilen tabyaya "Asâr-ı Tevfık Tabyası" da denirdi. Bu tabya da set bataryalarındandır. Beş topu vardı. 15 san­timetrelik seri ateşli İngiliz Vikers toplarından üçü eski Asâr-ı Tevfık harp gemimizden, ikisi Muini Zafer adlı diğer eski bir ge­mimizden çıkarılmış bahriye toplarıdır.

    Dardanos (Asâr-ı Tevfık) ve kuzeyindeki Kepez Köyü civa­rında diğer bir tabya, Dardanos'un güneyinde kurulması bitmemiş Cevat Paşa Tabyası'yla üçlü bir grup oluşturarak, doğrudan doğ­ruya Müstahkem Mevki Komutanlığına bağlı Binbaşı Mithat Bey komutasına verilmiştir.

   Dardanos Tabyası'nın başlıca ödevi, Boğazı kapayan mayın­larımızı düşman mayın tarayıcılarına karşı korumaktı. 18 Mart 1915 Perşembe günü savaşın başladığı saatlerde tabyanın ilk he­defi Birinci İngiliz Tümeni'nin kılavuzları, ikinci derecede değeri olan Triumph ve Prince George zırhlılarıydı. Tabyanın bu amaçla yaptığı isabetli atışları, düşmanın bütün ateşinin hemen tabya üze­rine çevrilmesine yol açtı.

    Muharebe süresince çevresine dört bin kadar mermi düşmesi Dardanos Tabyası’nın ödevini yapmasını engelleyemedi. Ne var ki, öğleden sonra, tabya komutam ile beş asker şehit oldu.

      Üsteğmen Hasan, Teğmen Mevsuf, bir subay adayı, telefoncu bir onbaşı ve iki erin şehit olmaları üzerine, Müstahkem Mevki Komutanlığının bir emriyle tabyanın adı hemen değiştiriliyor. Ar­tık, Dardanos değil, Hasan-Mevsuf Tabyası savaşa devam edecek­ ve komutayı da, karargâhtan gönderilen, Üsteğmen Ali ile Yüzbaşı muhittin alacaktır.

    Muharebenin başında Hasan Hulusi'nin babası Emekli Yüzba­şı İsmail Bey ve annesi Şadiye Hanım, Dardanos Tabya'sına çok yakın bir köye giderek bir tanecik evlatlarına manevi destek ol­muşlardı. Oğullarının ölümü kendilerine hemen haber verilmiştir. Şadiye Hanım'la İsmail Bey dayanma güçlerini kaybetmemişler ve İsmail Bey derhal tabyaya koşmuştu. Başta oğlu olmak üzere sırayla altı şehidin battaniyeye sarılı naaşlarının gömülmesinde hazır bulunmuştur. O gün, olay yerinde İsmail Bey'e verilen bil­giye göre facia şu şekilde olmuştu:

     Bouvet'nin batışından sonra, gözetleme yerindeki batarya ko­mutanına telefona çağrıldığı bildirilir. Çağıran, Tabur Komutanı Mithat Bey'dir. Telefonun bulunduğu siper, gözetleme yerinden biraz uzakta ve o anda düşman mermilerinin fazla düştüğü bir yer­dedir. Üsteğmen Hasan, telefona giderken arkasına takılan Mev­suf a niçin geldiğini sorar, üstü başı toz toprağa bulanmış Mevsuf da çok susadığını söyler. İkisi de telefonun bulunduğu sipere girer girmez, bir düşman salvosu siperin önündeki toprağı kaldırır ve üzerlerine yığar. Topraklar, elden geldiği kadar çabuk kaldırılırsa da, altında kalanlar kurtarılamaz. Bütün bu olaylar sırasında batar­ya, düşmana yönelen aralıksız ateşini sürdürmüştür.

      19 Mart 1915 Cuma. Bir gün önceki Albay Cevat Bey, Cevat Paşa olmuştur. Cevat Paşa ile çok sayıda subay, 3000 er ve büyük bir halk topluluğunun katıldığı sade bir törenle 18 Mart Şehitleri Çanakkale Değirmenlik Mezarlığı'nda toprağa veriliyor. Cevat Paşa, Üsteğmen Hasan Hulusi'nin mezarı başında yaptığı bir konuş­mayı şu sözlerle bitiriyordu:

   ''Askerler, burada Hasan adında bir arkadaşımız yatıyor. Fâni mevcudiyetinden daha çok işler beklenirken şehit mertebesine eri­şip, ebediyete intikal etti. Elbette bu zaferler bizi şerefli bir sulha kavuşturacak, hepiniz birer gazi olarak evlerinize döneceksiniz. Ku­mandanınız ve silâh arkadaşınız olarak sizlerden talep ediyorum: İlk doğacak oğlunuzun adını Hasan koyun ki O'nun içimizde yaşa­yan kahraman ruhuyla beraber ismini de ebediyen yaşatalım."

    Hiç şüphem yok ki, bugün, o gazilerin çocukları Hasan'lar ve onların torunları her an birer kahraman olmaya hazır durumda, yurt yüzeyine yayılmışlardır.

   Birkaç gün sonra, Şehit Hasan Hulusi'ye verilen gümüş Liyâkat Madalyası Berat-ı Aliye'siyle birlikte, ayrıca yetim kalan biri 4 yaşında diğeri 22 günlük iki çocuğuna sarf edilmek üzere 50 altın lira, Cevat Paşa'nın bir başsağlığı mektubu ile beraber babası İsmail Beye teslim edildi. Olaylar süresince metanetini kaybetme­yen İsmail Bey "Ne bahtiyar bir pedersiniz ki, kahraman oğlunu­zun gözleri önünde Bouvet batmıştır... " sözleriyle başlayan mektu­bu okurken bembeyaz sakalını ıslatan gözyaşlarını tutamamıştı.

     18 Mart 1915 zaferinden üç yıl sonra Hasan, Mevsuf ve diğer 4 şehidin naaşları Değirmenlik Mezarlığı'ndan alınarak, Hasan-Mevsuf Tabyası'nın bulunduğu tepenin arkasındaki yamaca defne­dildi ve buraya "Hasan-Mevsuf Şehitliği” denildi. Artık, Çanakka­le Boğazı onların manevi bekçiliğine ebediyen teslim edilmişti. Nakil sırasında Üsteğmen Hasan'ın tabutu (henüz çürümemiş kapağı) babasının isteği üzeri­ne açıldı. Üniforması üzerinde olduğu halde bir halıya sarılı naaş hiç bozulmamıştı. Baba İsmail Efendi o gün oğlunu, bütün canlılığını muhafaza eden yüzünden son defa öperken, gözlerinden oluk gibi yaşlar akıyordu.

      Üsteğmen Hasan Hulusi’nin bu güzel belgesini tarihe armağan eden merhume Mukbile Cemile’nin özbe öz dayısıydı. Cemile hanım, dayısı şehit düştüğü tarihte henüz 15 yaşında genç bir kız idi. Bu yazıya kaynak olan anıları, kendi gördüklerini, babası, de­desi ve çok yakın akrabalarının verdikleri bilgilerle birleştirerek meydana getirilmiştir. Kendilerini rahmetle anarız…

 

   Bu tarihi belge: Şehit Üstğm. Hasan Hulusi’nin yeğeni; Mukbile Cemile Tarkan tarafından kaleme alınmış ve Kızı Prof. Dr. Nesrin Tarkan tarafından tarihe kazandırılmıştır.

 

 

  
1003 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam24
Toplam Ziyaret30044
Hava Durumu
Saat