• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Takvim
YAPILAN DUANIN HİKMETİ

Hz. İbrahim Peygamber (a.s.) cömertlik ve misafirperverliğin sembolüdür. Masasında bir misafir bulunmadan yememeye ahdetmişti. Bir keresinde bir ay boyunca sofrasına oturtacak bir kimse bulamadığı için bir ay boyunca yemek yememiş. En sonunda Allah'a dua etmiş ve "Ey Rabbim! Bana yemeğimi insanlarla paylaşmadan yeme-me alışkanlığımı lütfettin. Ben de bu yüzden bir aydan beri hiçbir şey yemedim. Acaba benim gibi başka insanlar da var mıdır?" diye bir sorusu olmuştu.

   Yüce Rabbimiz de: "Ya İbrahim, seyahat et ve senin gibi diğer insanlar var mı gör" buyurdu.

   Seyahat etmek Allah'ın bize emridir. Sadece bu seyahatler sayesinde Allah'ın yarattıklarını görebilir ve başka insanlarla tanışırız, böylece akıl ve gönüllerin tanışmalarıyla yanlış anlamalar gider ve dostluklar başlar.

   İşte Hz. İbrahim Peygamber (a.s.) böylece seyahat etmeye başladı. En sonunda misafiri olması için ona yalvaran bir adamla karşılaştı ve adam ona, "Bakın üç aydır soframda misafirim yok diye ağzıma bir lokma koymadım" dedi. Hz. İbrahim (a.s.) bir aydır yememesine rağmen üç aydır yemeyen biriyle tanışmış oldu.

   Hz. İbrahim (a.s.) bu harika insanın davetini memnuniyetle kabul etti. Yemekten sonra sofra duası yapmak Hz. İbrahim Peygamberin âdetiydi. Ev sahibine dua ettiğini, onun da kendisini duasında unutmamasını söyledi. Ev sahibi adam artık bu tür dualar etmediğini söyledi. Seneler boyu bir şey istediğini fakat Allah'ın bir türlü bu isteğini vermediği için en sonunda kendisinin dua etmeye layık bir insan olmadığına kanaat getirdiğine karar verip dua etmeyi bıraktığını söyledi. Hz. İbrahim (a.s.) adama kabul edilmeyen duasının ne olduğunu merakla sordu. Adam; "Allah'ın halili olan İbrahim adında büyük bir peygamber çıkmış. Yıllar boyunca onunla tanışmak için dua ettim ve gözyaşı döktüm. Fakat duam kabul olmadı. Yaşlandım artık, bu dünyadan göçüp gideceğim Ben de demek ki ağzım duaya lâyık değilmiş diye dua etmeyi bıraktım. Ey aziz misafir sizi çok sevdim duayı siz yapın" dedi.

   Duadan sonra Hz. İbrahim Peygamber (as) kendisini adama tanıttı ve “sen yine Allah’a dua etmeni bırakma,” dedi

   Bu olaydan seneler sonra bir gün Hz. İbrahim Aleyhisselâm'ın kapısı çalındı. Kapıyı açtığında üstü başı perişan hâlde, pasaklı, pis ve harap bir adam gördü. Bir Müslüman böyle pis bir hâlde gezmeyeceğini bildiğinden ona inancının ne olduğunu sordu ve Mecûsi olduğunu öğrendi. Hz. İbrahim (a.s.) bu fırsatı değerlendirmek ve adamı bu sapık inancından vazgeçirmek istedi ve ona, "İmansızlara ve ateşe tapanlara yardım edemem. İmana gel, gerçek dini kucakla ve Allah'a ibadet et. O zaman sana seve seve yardım ederim" dedi ve adamı gönderdi.

   Allah o gece Hz. İbrahim Peygambere seslendi:

   "Ya İbrahim, Beni kabul etmediği hâlde Ben o adamın rızkını şimdiye kadar kesmedim. Durum böyleyken sen, benim bir kuluma, ona rızkını vermeyi nasıl çok gördün? Hemen onu bul ve sofrana oturt!"

   Hz. İbrahim (a.s.) ertesi sabah hemen adamı bulmak için yola koyuldu. Adamı aylarca aradı ve en sonunda yaşadığı şehirde buldu. Mecûsi'ye, Allah'ın kendisine emrettiği şeyi söyledi ve kendisiyle gelmesini rica etti. İlâhi rahmetin bu denli tecellisine şahit olan adam, İbrahim'in (a.s.) hak dinini kucakladı.

Aziz Dostlar:

   Bu işler, tıpkı bir demir leblebiyi çiğnemek gibidir. İmkânsız, sonu olmayan bir görev gibi görünür ve leblebi ezilmeden önce dişlerimiz aşınabilir. Sabır hayati önem taşır.

   Yolun sonu, kazanılması yıllar alabilen ileri bir aşama olan, Nefs-i mutmainne düzeyi ile başlar. Bu aşamada yaşamımızdan, işimizden ve ailemizden memnunuzdur ve benliğin vahşi hayvanları oldukça ehlîleştirilmiştir. Bu aslında iyiye işarettir artık zahirî heyecana ihtiyacımız yoktur ve bu aşama bilincin dönüşümünün temeli haline gelir.

   Daha derinlere indikçe, kalbimiz daha çok açılmaya başlar ve en iç kalpteki ilâhî kıvılcıma temas etmeye başlarız. En iç kalpte kökleşmiş derin mutluluk ve zevk yaşamlarımıza nüfuz etmektedir. Daha da derine gittiğimizde nihayet hazineye ulaşırız.. Sonunda, en son perde, ayrı varlık perdesi düşer ve kutsaldan başka hiçbir şey kalmaz. İçimizdeki Kutsalı Hatırlama Allah (c.c)'ı tanımaktır. Bu bağlamda insanlar arasında hâlâ fikir ayrılıkları ve hatta çatışmalar olabilir. Önemli olan hepimizin Allah (c.c)'ın birliğine delalet eden varlıklar ve işaretler olduğumuzu hatırlamaktır.

Ben her zaman şöyle dua yapıyorum:

   Ey Rabbim! Sen olmasaydın ben huzur bulamazdım. Senin bana gönderdiğin nimetleri sayamam. Eğer saçımın her bir teli bir dil olsa. Sana borçlu olduğum şükrün binde birini bile eda etmeye yetmezdi. ÂMİN.

  
349 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam26
Toplam Ziyaret30046
Hava Durumu
Saat